İfade Edilmemiş Duygular

Duyguların İfade Edilmesinin Önemi

ifade edilmemiş duygular

Duyguları ifade etmek, ne hissettiğinizi bilip bunu dışarıya aktarabilmek anlamına gelmektedir. Öfkemiz, üzüntümüz, şaşkınlığımız, mutluluğumuz, korkumuz bizim temel duygularımızdır. Bu duygularımızı bedensel olarak ifade etmeye çalışsak bile, dile getirmek konusunda bazen zorlanabiliriz. Fakat unutmamalıyız ki; duygularımızı doğru ve ölçülü bir biçimde nasıl ifade edebileceğimizi öğrenmek; kişisel, sosyal ve mesleki yaşamımızda bize son derece yardımcı olacaktır.

Söylenmemiş Duyguların Fizyolojiye Etkisi

İfade edilmeyen duygular birikerek; mide veya kalp ağrısı, baş ağrısı, panik atak şeklinde kendisini gösterebilir. Bazen o kadar yoğun yaşarız ki günlük rutinlerimizi yaparken bile zorluk çekeriz. Sürekli huzursuz, gergin ve mutsuz hissederiz. Bu belirtilere ek olarak en yaygın etki ruhsal daralmalarıdır.

Birdenbire içim sıkıldı, Ruhum daraldı.

Bu söylemleri yalnızca kendinizden değil çevrenizden de sık sık duyarsınız. Söylemediğimiz sözler ve duygular içimizde birikerek bizi huzursuz edebilir. Bir rahatsızlığımızın olduğunu düşünüp doktora gittiğimizde; fiziksel açıdan bir sağlık sorunu olmadığı tespit edilir ve gerekli görüldüğü takdirde psikolojik destek alınarak tedavi yoluna gidilebilir.

İfade Edilmemiş Duygular Mı İfade Edil’e’memiş Duygular Mı Daha Doğru Olur? 

Bazı bireyler duygularını rahatlıkla dile getirebilirken; bazı bireyler ise duygularını içine atmayı tercih edebilirler. Bu farklılığın sebebi çocukluğa kadar uzanmaktadır. Örneğin; içinde yaşamış olduğumuz toplumun kültürel yapısını göz önüne alırsak, duygu ifadesi konusunda kadınlar ve erkekler arasında bir uçurum olduğunu görebiliriz. Kadınlar; erkeklere oranla daha fazla duygularını yaşayıp ifade edebilirler. Küçük yaşlardan itibaren kız çocukları üzüldüklerinde, ağladıklarında bunu rahatça yaşayabilirlerken; erkek çocukları üzüldüklerinde ya da ağladıklarında çevresindeki insanlar “sen erkek adamsın, erkekler ağlamaz” gibi sözler söylediği için duygusal zekânın önüne geçilmiştir. Kadınlar; üzüntülerini, neşelerini, öfkelerini, gerginliklerini daha kolay ifade edebilirler. Ancak erkekler; genellikle öfke duygularını dışarıya yansıtabilirler. Üzüntü ve mutluluk duygularını zayıflık göstergesi olarak düşünebilirler. Bu durumda insanlar maske takma yoluna gidebilirler. Mutsuz, gergin olduklarında bile çevresine karşı duygularını belli etmemek için iyiymiş gibi yaparak üzerlerine tepki çekmek istemeyebilirler.

Duygular İfade Edil’e’Mediğinde Ne Olur?

Duygu yükünü konuşarak atamadığımız zaman, bedenimiz içinde bulunduğu duygu durumunu yaşamaya ve dışarıya aktarmaya çalışır. Duyguların bedende kalmamak gibi sıkıntılı bir huyu vardır. Özellikle yaşanan olumsuz duygular, dışarıya sözlü olarak ifade edilmediğinde daha önce değindiğimiz, sebebi bulunamayan fizyolojik belirtilerle birleşir. Bu belirtiler sonucunda rahatlıkla görünüyor ki duyguları yaşayıp ifade etmenin zihinsel ve bedensel sağlığımız üzerinde çok büyük etkisi olacaktır. Hem bireysel ruh sağlığımız, hem de ikili ilişkilerimizde problem yaşamamak adına duygularımızı kelimelere dökmeye çalışmalıyız.

SIGMUND FREUD’A GÖRE İFADE EDİLMEMİŞ DUYGULAR NE ANLAMA GELİR?

Freud; yaptığı analizler sonucunda, psikolojik sıkıntıların büyük bir çoğunluğunun bastırılmış düşüncelerden, arzulardan ve duygulardan kaynaklandığını savunur.

İfade edilmemiş duygular asla ölmez, sadece diri diri gömülür ve sonradan daha korkunç şekillerde tezahür ederler.

sözü ile durumu farklı bir bakış açısıyla özetlemiştir. Psikanaliz bilimin kurucusu ve aynı zamanda nörolog olan Freud’un çalışmaları başta olmak üzere; bu alandaki pek çok çalışma da bize duygusal sıkıntı içerisinde olduğumuzda, hislerimizi kabul etmenin bir rahatlama etkeni olduğunu kanıtlar. Kritik bir adım olan kabullenme; hislerimizi anlamamız ve dönüştürmemiz açısından önemli bir ilk adımdır. Bu duygularla karşılaştıktan sonra karşılaştığımız duyguları sözlü olarak ifade edebilmek, geçmişi yeniden anlamlandırabilmek yaşanan sıkıntıların azalması için oldukça etkilidir.

PEKİ, BU SÜREÇTE NE YAPMAMIZ GEREKMEKTE? ŞİMDİ BUNLARI KONUŞALIM…

Duygularımızı ve hislerimizi tanımlamaya çalışmalıyız. İster içeriden, ister dışarıdan gelen bir uyarıcı olsun; vücudumuzun herhangi bir duruma karşı verdiği tepkiye karşı kendimize şu soruları sormalıyız: “Şu anda ne hissediyorum?” “Fiziksel olarak hissettiğim değişiklikler neler?” “Şu an tam olarak bana ne oluyor?” Hissettiğimiz duyguyu rahat bir şekilde anlamak için ve hissettiğimiz duyguya karşılık olarak nasıl tepki vereceğimize karar vermek adına kendimize biraz zaman ayıralım ve rahatlamaya çalışalım. Bu duygularımızı somutlaştırmak adına aklımızdakileri bir kâğıda not alalım. Bu sayede duygularımızın bize değil, bizim duygularımıza hükmettiğimizi göreceğiz.

BAŞ EDEMEDİĞİMİZ BİR DUYGU ANI HAYAL EDELİM…

Kendimizi karşımızdakine ifade edebileceğiniz en uygun anı seçelim. Örneğin, arkadaşımız veya eşimiz ile bir konuda anlaşamıyoruz ve sorunları çözüme bağlamak adına konuşmak istiyoruz. Bunu yapmak için doğru bir anı seçemezsek, sorunlarımız daha da büyüyecektir. Bu nedenle, en doğru zamanı bulmak adına, sorunu iyi bir şekilde inceleyip, çevremizdeki insanları ve kendimizi iyi gözlemlemeliyiz. Özellikle olumlu bir iletişim biçimi kullanmalıyız. Hoş ve yumuşak bir ses tonu, aktif dinleme hali ve göz teması bizlere bu süreçte yardımcı olacaktır.

Psikolojik Danışman Şeyda KESKİNER

Exit mobile version