Geçmişten Günümüze Çocuk Sahibi Olmanın Anlamı

İnsanlığın başlangıç tarihinden günümüze kadar gelen süre boyunca birçok birey hayatının bir döneminde anne baba olma rolünü tatmak istemiştir. Kendinden bir parça yaratmak, kendini işe yarar hissetmek veya kendi varlığını sonsuz kılmak düşüncesiyle çocuk sahibi olma fikri ön plana çıkmıştır. Dünya üzerinde her birey için aynı şeyi söyleyemesek de neredeyse birçoğumuz çocuk sahibi olma düşüncesine sıcak bakarız. Çünkü toplum yapısına ve yakın çevremize baktığımızda aile olmanın en temel yapı taşı çocuk sahibi olmakmış gibi görülür. Bize verilen bu sorumluluğu hem çok kutsal hem de olması ve yaşamamız gereken bir durum olarak düşünürüz. Böylece çocuk sahibi olma isteğini kendi içimizde de hissetmeye başlarız. Bazılarımız bu isteğe doğal ve kolay yollarla ulaşırken bazılarımızın bu yolda çaba göstererek zorlu yollardan geçmesi gerekir. Çocuk sahibi olmak isteyen fakat bu noktada bazı fizyolojik sorunlarla karşı karşıya kalan çiftlerimiz bu isteklerine ulaşabilmek için araştırma yapmaya başlar. Onlara bu arzularını verebilecek en etkili yöntemi denemeye ve bu zorlu yolda her türlü fedakârlığı göstermeye hazırdırlar. İşte tam da bu noktada çiftlere en büyük desteklerden biri olan tüp bebek tedavisi karşımıza çıkar. Çiftler istediklerini almak ve çocuk sahibi olup anne/baba olma duygusunu tatmak için bu yola çıkmaya karar vererek sürece adım atar.

Tüp Bebek Tedavisi Sürecindeki Çiftlerin Psikolojik Durumu

Tüp bebek tedavisine başlayan birçok çift bu süreçte karşılaşacağı zorluklarla beraber bazı ruhsal çöküntüler yaşayabilmektedir. Toplumun çocuk sahibi olmaya yüklediği anlam, çiftlere bu noktadaki dayatmaları, kadının da erkeğin de bu durumda kendilerini işlevsiz hissetmesi içinde bulundukları durumu daha da zor hale getirmektedir. Çünkü bu zamana kadar içinde yaşadığımız toplum düzeninden öğrendiğimiz şey kadın ve erkek olabilme rolünü çocuk dünyaya getirerek taçlandırabilmektir. Şartlar tam tersini gösterdiğinde yani çocuk sahibi olma durumuna sahip olamadığımızda ise psikolojik olarak eksik hissetme söz konusu olabilmektedir. Zaten sürecin başında da bazı durumları kabullenmek fazlasıyla zor iken tedavi süreciyle birlikte çiftlerde depresyon, özgüven yitimi, içe kapanma gibi bazı psikolojik boyutlar görülmeye başlayabilmektedir. Sanki dünyadaki her şey yerli yerinde ve düzenli ama düzeni bozan, aile olmayı gerçekleştiremeyen ve eksik biri varsa bu kendileriymiş gibi hissedebilirler. Birçok çift kolay yolla çocuk sahibi olurken bunun tam tersini yaşayan çiftimiz  ‘’Biz neden bu kadar zor bir süreçten geçiyoruz, bu neden bizim başımıza geldi?’’ diye düşünmekten kendini alıkoyamayabilir. Bu yüzden yaşanılan ve çıkılan bu zor yolda sadece fizyolojik bir tedavi benimsemektense sürece ek olarak psikolojik destek de alınmalıdır.

Tüp Bebek Sürecinde Psikolojik Desteğin Önemi

Evlilik sürecine adım atan her eş birbirine ‘’Hastalıkta ve sağlıkta bir olma’’ sözü ile yola çıkar. Bu yolda ne zorlukla karşılaşılırsa karşılaşılsın eşler birbirlerine destek olacaklarına dair söz verirler ve belki de evliliği evlilik yapan da bu olur. Çünkü hayat birçok alanda bizi zorlarken ve kötü sürprizlerle karşımıza çıkarken hayatı yaşanır ve katlanılır kılan belki de hayat arkadaşımızın desteğidir. Hayatın karşımıza çıkardığı kötü sürprizlerden biri olan tüp bebek sürecinde de eşlerin birbirine olan desteğini yadsımak mümkün değildir. Bu süreci nasıl yöneteceklerini, kendilerini ve psikolojilerini neler beklediğini anlatarak sürecin zorluğunun hafifletilmesini sağlayacak olan elimizdeki güç ise psikolojik destektir. Bu sayede eşler durumu beraber göğüslerken sürece daha kolay ayak uydurma fırsatını kendilerine sunmuş olurlar. Sorun hangi bireyde olursa olsun bunu tek bir kişiye indirgemektense yaşadıkları durumu beraber alt etmeyi öğrenirler. Bu da onlara çift olarak sorumluluk alma duygusunu aşılar. Bunun dışında çiftler yaşamış oldukları fiziksel ve duygusal değişimleri beraber anlama, yorumlama ve bunlarla başa çıkma gücünü elde ederler. Belki de eşler arasında azalan iletişimi güçlendirerek yaşadıkları birçok sorunu çözmede psikolojik desteğin etkisi görülür. Psikolojik destek sayesinde çiftler tedaviye daha kolay uyum sağlayarak süreci fazlasıyla güçlü, çabasının karşılığını alan ve başarıya ulaşan bireyler olarak bitirirler.

Peki Bu Süreçte Ne Tür Psikolojik Destekler Alabilirler?

1) Bireysel Terapi

Çiftlerden herhangi birinin tedavi sürecinde olumsuza odaklanma durumunda veya süreçteki korku ve kaygıları arttığında bireysel terapiye başvurulabilir. Her iki bireyi de daha önce yaşamadığı yeni bir başlangıç beklemektedir. Bu da ister istemez bir kaygı veya korkuya sebep olmaktadır. Bunun dışında annelerde çok sık gözlemlediğimiz ‘’Bu süreç sonunda çocuk sahibi olabilecek miyim, bebek tutunmayı başarabilecek mi?’’ gibi korkular da belirgin şekilde hissedilebilmektedir. Tedavinin en can alıcı noktasında istediğimiz son şey olumsuza odaklanmalarıdır. Çünkü biliyoruz ki tüp bebek sürecinde tıbbi detaylar ne kadar önemliyse bireyin psikolojik hali, ruh durumu da o kadar önemlidir. Bireysel terapi bu noktada kişinin korku ve kaygılarını en aza indirerek bireyin süreci daha rahat geçirmesini sağlar.

2) Çift Terapisi

Hiçbirimiz içimizde hissettiğimiz korku, kaygı, endişe gibi duygularla yüzleşmek istemeyiz. Bu olumsuz duyguları her defasında bilinçdışına atar, orada saklamayı daha uygun görebiliriz. Evli çiftlerimizde çocuk sahibi olma fikrini çok istediklerini söyleseler de bazen hissettikleri bu korkuları göz ardı edebilirler. Bu korkuların hissedilmesi sebebi açıklanamayan infertilite (kısırlık) olarak karşımıza çıkabilmektedir. İşte bu noktada ihtiyacımız olan tıbbi yardımdan ziyade psikolojik yardım ile süreci ele almaktır. Çiftler, terapist sayesinde bu duygularıyla gerektiği gibi yüzleşip alternatif davranış ve düşünceler benimserler.

3) Grup Terapisi

Tüp bebek sürecinde olan çiftler, yapılan grup terapisi sayesinde bu sorunu yaşayan başka insanların da olduğunu görerek kendilerini yalnız hissetmezler. Bu süreçte yaşadıkları zorlukları daha rahat ifade edebilir ve anlaşılabildiklerini hissederler. Dile getiremedikleri ilişkisel problemleri başka çiftler üzerinde fark edebilir, kendilerine uygun iletişim stilleri belirleyebilirler.

Klinik Psikolog Kübra Betül Özer

Exit mobile version